Güncel Haberler Hematoloji Uzmanlık Derneği

Nanotıp nedir? Hangi tedavi alanlarında kullanılır? - 09-03-2015


 Son zamanlarda teknolojini tüm alanlarında olduğu gibi tıpta da adından sıkça söz ettiren bilim dallarından biri de nanoteknolojidir.  Nano, Latince  “nanus” kelimesinden türetilmiştir ve cüce anlamına gelir. Nanometre,  bir metrenin milyarda biri karşılığına gelen bir uzunluk ölçüsüdür. Diğer bir deyişle 1 nanometre 10-9 metredir,  bu da yan yana dizilmiş 3-5  atom kadar bir uzunluktur. Nanoteknoloji, maddenin moleküler düzeyde düzenlenmesi ve kontrol edilmesi yoluyla gerçekleştirilen işlemlere verilen genel addır. Maddeler nano büyüklükte farklı davranışlar hatta olağanüstü davranışlar gösterir. Normal koşullarda ışığı ve elektriği iletmeyen maddeler, nano büyüklükte tam tersi özellikler gösterebilir. Olağan büyüklükteyken sert olmayan maddeler nano büyüklükte elmastan bile sert olabilir.  Malzemelerin nano düzeye küçültüldüklerinde normalde görmediğimiz yeni ve üstün özelliklerinin ortaya çıkması ve bu sayede hem çok dayanıklı hem de çok küçük ve hafif hale gelmeleri nanoteknolojiyi ilgi odağı haline getirmiştir (1).

İlk defa 1959 yılında fizikçi Richard Feynman tarafından ortaya atılan nano yapılar kavramı(maddenin atomik boyutta işlenebileceğini söylemiştir), 1980’larda uygun mikroskobun bulunmasıyla başlamış, 1980’lerde nano tüplerin bulunması ile devam edip, 2000’ li yıllarda ise yarış başlamıştır. Fanfair, Devon, Salil Desai, and Christopher Kelty (2).

Bilimin tüm alanlarında kullanılan nanoteknolojinin tıpta da kullanım alanı oldukça geniştir. Genişliğin boyutları ise hayal gücümüzle sınırlıdır. Nano biyosensörler ile gelecekteki hastalıkları görebilme, görüntüleme, nanodiyagnostik, nano-fototermoliz (insan vücudunun herhangi bir yerindeki kanserli dokunun belirli bir sıcaklıkta patlayan nano bombalar ile yok edilmesi), tedavi gibi tüm alanlarda kullanılabilecektir.

Nanoeritrosit (respirosit): Nanotıp alanındaki önemli gelişmelerden biri de laboratuar ortamında oluşturulan respirositlerdir. Bu hücreler eritrositleri taklit eden nano robotlardır. Daha önemli respirositler,  eritrositlerden 236 kat fazla O2 (oksijen) taşıma kapasitesine sahip olup, yüzeyleri elmas kaplı olduğu için yüksek basınca dayanabilmektedirler. Peki, bunların bize ne faydası var? Respirositler sayesinde bizlere 15 dakika nefes almadan koşabilme ve su altında nefes almadan 4 saat kalabilme yeteneği kazandıracaktır.

Nanopankreas: Tüm diyabet tiplerinde ortak mekanizma insülin salgılayan beta (β) hücrelerinin fonksiyonunu kaybetmesidir. Bowling topu şeklinde bir nano top düşünelim. İçerisine β hücresini koyalım Bowling topunun deliklerinden çıkan insülin hedef dokuda görevini yerine getirirken, makrofajlar bu deliklerden giremediği için β hücrelerini fagosite edememektedir. Pankreasta hiç β hücresi olmasa bile, transplante edilen β hücrelerine karşı ret reaksiyonu gelişmemektedir.

Nanorobot:  İnsanoğlunun şimdiye kadar yapmış olduğu bütün iş makineleri ve robotların milyon kere küçültüldüğünü düşünün. Damar içi enjeksiyon  yolu ile vücudumuza giren bu iş makineleri ve robotlar;  glukoz ve O 2 ‘yi yakıt olarak kullanıp aterom plakı, trombüs ve kanser dokularının yok edilmesinde kullanılacaktır. Frekans Aralığı 1-10 MHz olan ses dalgaları sayesinde akustik mesajlar yollanarak kontrol edilebilecek olan nanorobotların fagosite edilmesini önlemek,  kısa süreli immün süpresyon ile mümkün olacaktır.  Deney aşamasında olan bu robotlar ileride cerrahların yerini alacaktır (3).

Uzm. Dr Selami Doğan