Yükseköğretim Kurumu Başkanı (YÖK) Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, 10 yıllık dönemde kaliteli büyüme süreçlerini devam ettirirken, açık öğretim oranlarını dünya ortalamalarına çekebilmek, yüz yüze ve uzaktan öğrenimi teşvik etmek gerektiğini belirtti.
Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından düzenlenen "Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırılması" panelinde konuşan Çetinsaya, yükseköğretimde nitelikli büyüme olabilmesi için yapılacak çalışmaların önemine dikkati çekti. Çetinsaya, niceliksel büyümenin kalite süreçleriyle taçlandırılması, niteliksel bir büyümeye dönüştürülmesi gerektiğini kaydetti.
Çetinsaya, 2050 yılına kadar Türkiye'de her yıl 1 milyon 250 bin gencin 18 yaşına gireceğini ifade ederek, "Artık elit bir toplumda da değiliz, küresel bir toplumdayız. Her bir fert bizden yükseköğretim bekleyecek" dedi.
Türkiye'de her yıl 300-400 bin kişilik kitleye yükseköğretim imkanı sağlanması gerektiğini belirten Çetinsaya, sistemde büyümenin bir kısmının açık öğretimle karşılandığını anlattı.
YÖK Başkanı Çetinsaya, şöyle devam etti:
"Öğrenci nüfusu olarak düşünüldüğünde, öğrencilerimizin yüzde 47'si şu anda açık öğretim sisteminde okuyor. Önümüzdeki 10 yıllık dönemde bu kaliteli büyüme süreçlerini devam ettirirken, açık öğretim oranlarını da dünya ülkeleri ortalamalarına çekebilmemiz lazım. Yüz yüze ve uzaktan öğrenimi belki teşvik etmemiz lazım. Açık öğretimi mümkünse azaltmamız, belki de açık öğretimi hayat boyu öğrenmenin bir parçası kılmamız lazım. Yükseköğretim çağındaki öğrencilere de yani 17-23 yaş arası öğrencilere de daha çok yüz yüze ve uzaktan öğretim imkanlarını getirmemiz lazım. Demek ki bu manada önümüzde ciddi bir mesele var."
Gökhan Çetinsaya, öğretim üyesi yetiştirmekte biraz geride kalındığını belirterek, öğrenci sayısı ile öğretim üyesindeki artışın baş başa gitmediğini, bunun da hızlı büyümenin getirdiği bir sonuç olduğunu söyledi.
OECD ülkelerine bakıldığında, Türkiye'de brüt okullaşma oranının bu ülkelerle kıyaslanabildiğini belirten Çetinsaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani 17-23 yaş arası nüfusun yükseköğretimle tanışabilme kapasitesi olarak yüzde 75 oranını telaffuz ediyoruz ve gururlanıyoruz. Bu gerçekten de şu anda İngiltere, Fransa, Japonya, İtalya liginde olduğumuzu gösteriyor o istatistiklere baktığımızda. Ama öğretim üyesi istatistiklerine baktığımızda o ligde gerilerde kaldığımızı gösteriyor. Demek ki bu alanda yapacak çok işimiz var. Bir göstergemiz hoca başına düşen öğrenci sayılarıdır. Doktoralı, doktorasız herkesi kapsadığımızda hoca başına 21 öğrenci düşüyor. Ama doktoralılara baktığımızda 48, hatta devlet üniversiteleri 51 olarak karşımıza çıkıyor. 2023 hedeflerini tutturmak istiyorsak, kalite çalışması yapmak istiyorsak bu sayıları aşağı çekmemiz lazım."
- Zihniyet ve etik sorunu
YÖK Başkanı Prof. Dr. Çetinsaya, zihniyet etik sorunlarının önemine dikkati çekerek, bu konuyla da yüzleşilmesi gerektiğini söyledi. Bunun yasalar ve yönetmeliklerle düzenlenecek bir konu olmadığını anlatan Çetinsaya, şunları kaydetti:
"Yani YÖK de yasa da buharlaşsa sonuç olarak bizim akademik kültürümüzde tasvip etmediğimiz, eleştirdiğimiz etik meseleler var. Akademik özgürlüklerin kullanımı ile ilgili SETA'da birkaç ay önce güzel bir toplantı yapmıştık. Tecrübelerimiz gösteriyor ki bizlerin, aktörlerin bir masanın etrafına oturup, tartışmamız, akademik kültürümüzün meseleleriyle yüzleşmemiz gereken konular var. Bunların hem sebeplerini hem sonuçlarını analiz etmeli ve bunu yükseköğretim camiasının mensupları olarak ortak bir şekilde çalışmalıyız. Bunu üst kurumlardan, yasa ve yönetmeliklerden bekleyemeyiz. Zaten dediğim gibi çözümü de yok."
Çetinsaya, yükseköğretimin dünyada büyük bir değişim içerisinde olduğuna değinerek, küresel dinamikler ve dünyadaki politikaların da hayal edilen üniversiteye ne kadar dönüşebileceğini bilmediğini söyledi.
Doktoranın tamamen parasız yapılması gerektiğini belirten Çetinsaya, "Doktora için özel teşvikler getirmeliyiz. Zaten bütün dünyanın kuralı da bu. Araştırma kurumlarımızın kaynaklarını tamamen yüksek lisans ve doktora eğitiminin teşvikine ayırmalıyız, kadrolu, kadrosuz ayrımlarını da göz önünde tutarak... Benim bir akademik özgürlükler metnim var. Şiddete çağrı çıkarmayan, ayrımcılık içermeyen meselelerde akademik özgürlükler bizim için gerçekten hava, su kadar önemli. Zaten üniversitelerin dünya ve medeniyetler tarihine yaptıkları katkının asıl kaynağı bu; akademik özgürlüklerimizin güvence altında olması" değerlendirmesinde bulundu.
kaynak: sağlık aktüel