Güncel Haberler Hematoloji Uzmanlık Derneği

'Tüm iş yükünü asistan hekimler taşıyor' - 15-09-2014


 Aydın Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alparslan Ünal, Türkiye’deki tıp fakültelerinin durumunu değerlendirdi. Tıp fakütesi sayısı bakımından Avrupa ülkeleri arasında Türkiye’nin ilk sırada olduğunu kaydeden Ünal, gün geçtikçe artan tıp fakületisi öğrenci sayısının eğitimde ve hekimlikte kaliteyi düşürdüğü beyan etti.


Türkiye’de çok fazla tıp fakültesi olduğunu ve giderek artan kontenjanlar ile tıp eğitiminde kalitenin düştüğünü belirten Ünal, “Hükümet Türkiye’de hekim sayısını 2020 yılında 200 bine çıkarma hedefi doğrultusunda tıp fakültesi ve tıp öğrencisi sayısını giderek arttırmaktadır. Şu anda Türkiye’de tıp fakültesi sayısı 86 olup Avrupa ülkeleri arasında nüfus başına düşen tıp fakültesi sayısı bakımından 1. sıradayız. 2007 yılında 4 bin 980 olan öğrenci kontenjanı 2014-2015 eğitim yılında 13 bin 500 olmuştur. Bu tıp fakülteleri eğitim açısından alt yapısı belirlenmeden, eğitim-öğretim programları ve araştırma faaliyetleri planlanmadan, öğrenci sayıları ve eğitim hizmet dengesi üzerinden akademik kadrolar oluşturulmadan açılmaktadır. Tıp eğitimi uygulamalı bir eğitimdir ve iyi bir doktor olarak yetişmenin ön koşulu yeterli sayıda hasta görmek ve muayene etmekten geçmektedir. Yeterli bilgi ve beceriye sahip birer hekim olarak yetiştiremediğimiz öğrencilerimiz gelecekte halkın sağlığına tehdit oluşturacaklardır” dedi.


“KALİTE GÖZ ARDI EDİLİYOR”
Tıp Fakültesini bitiren öğrencilerin yeterli eğitimi alamadıklarından dolayı durumdan şikayetçi olduklarını öne süren Ünal, “Tıp Fakültesini bitiren her 5 kişiden 1’i aldığı eğitimden memnun değil ve her 3 kişiden 1 tanesi de yeterli pratik uygulama yapamamaktan şikayetçi. Tıp öğrencilerinin yüzde 64’ünün kan alma, dikiş atma, serum hazırlama gibi temel uygulamalardan yetersiz oldukları saptanmış. Gelişmiş ülkelerde ‘sağlık için hekim’ yetiştirilip kalite ön planda iken, ülkemizde ise ‘sayı için hekim yetiştiriliyor’ ve kalite göz ardı ediliyor. Tıp fakültelerinde verilmekte olan eğitim koruyucu ve toplum sağlığı ile ilgili eğitimlere değil, sağlıkta dönüşümle tamamen özelleşen sağlık uygulamalarına hizmet edecek yüksek teknoloji ve hastalarda tedaviyi önceleyen alanlara kaymaktadır. Tam gün, muayenehane, performansa dayalı ek ödeme gibi eğitimle bağdaşmayan hizmeti önceleyen uygulamalar tıp eğitimine zarar vermektedir. Tıp öğrencilerinin teorik ve klinik bilgileri en çok kitaplardan, 2. sırada asistanlardan, 3. sırada hocalardan öğrendikleri saptanmıştır. Ülkemizin tıbbi olarak yetersiz hekim ihtiyacı yok. Türkiye’nin iyi yetişmiş, dünyaya örnek hekimlere ve bilim adamlarına ihtiyacı var. Günümüzde tıp fakültelerinde verilen eğitim kalitesinin sorgulanması, gelecekle verilecek olan sağlık hizmetlerinin sorgulanmasına sebep olacaktır. Tıp Fakülteleri yeterli bilgi ve beceriye sahip hekim yetiştirme sorumluluğu olan kurumlardır. Bu özellikleri mutlaka korunmalıdır. Maalesef bugün tıp fakülteleri üzerinden ülkemizin geleceği ile ilgili çok tehlikeli kumar oynanmaktadır” diye konuştu.


“HASTANELERİN TÜM İŞ YÜKÜ ASİSTANLARIN OMZUNDA”
Asistan hekimlerin tıpta uzmanlık öğrencisi olması yanında aynı zamanda iş üreten ve emeğini harcayan çalışanlar olduğunu vurgulayan Ünal, “Asistan şu anki durumda hastanelerin tüm iş yükünü omuzlarında taşıyarak rapor imza yetkisi olmayan, hastanelerin en büyük iş üreticisi konumunda iken, eğitime ve araştırmaya vakti kalmayan, eğitimini mesai dışına taşımak zorunda kalan, çalışma şartları emek ücretlendirmesi tamamen sömürü mekanizmalarının en fazla işlediği düzende, hastasına sağlık vermek için gece gündüz çaba sarf eden ancak angaryalardan hastalarına bile uygun vakit ayıramayacak konuma gelen, tüm yaptıklarıyla iş-hizmet üretmesine rağmen işçi kabul edilmeyen ve yasal olarak uzmanlık eğitimi öğrencisi kabul edilmesine rağmen eğitimde alamayan hekimdir. Uzmanlık öğrencisi olan asistanların eğitim sorumlusunun gözetiminde ve denetiminde araştırma ve eğitim çalışmalarında, sağlık hizmet sunumunda yer alması gerekir. Sağlıkta dönüşümün getirdiği tam gün, performansa dayalı ücretlendirme sonucu asistanlar alanlarında edindikleri bilgilerin yüzde 67’sini kıdemli asistanlardan, yüzde 20’sini eğiticilerden, yüzde 10’unu kitaplardan öğrenir hale gelmişlerdir. Asistanların aylık çalışma saati 180 ile 560 saatleri arasında değişmektedir. Nöbet sonrası izin kullanamadıkları gibi sınırlı bir nöbet parası almaktadırlar. Asistanların en önemli sorunu hak ettikleri nitelikli eğitimi eksiksiz alamamalarıdır” ifadelerine yer verdi.


“YÖK, ASİSTAN KADROSU VERMİYOR”
Tıp Fakültelerinin öğrenci kontenjanları artmasına karşın üniversitelerde açılan asistan kadro sayısının son 4 yılda yüzde 20 azaldığına dikkat çeken Ünal, “Üniversite asistanları aynı işi üretmelerine rağmen Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan asistanlardan daha az ücret almaktadır. Bu durumda hekimlerin asistanlık için üniversite hastanelerini tercih etmelerine engel olmaktadır. Üniversite hastaneleri asistan yetersizliğinden dolayı hizmet vermekte zorlanırken, sürekli YÖK’ten ek asistan kadroları istiyor ve YÖK asistan kadrosu vermiyor. Sağlık Bakanlığı’nın üniversitelerde asistan yetersizliği var diye bunu ithal asistan hekimler ile gidermeye çalışması ise sağlık hizmetlerini yönetenler için traji komik bir durumdan başka bir şey değildir. Üniversite öğretim üyeleri toplam çalışma sürelerinin 1/3’nü araştırma, 1/3’nü eğitim ve 1/3’nü hizmet için ayırmak zorunda. Fakat sağlıkta dönüşümle birlikte üniversitelerde eğitim ve araştırmalar dışlanmış, ücretlendirme kapsamı dışına alınmış, hizmet sunumu ön plana çıkarılmıştır. Öğretim üyelerine yoksulluk sınırlarında ve kendi yetiştirdiği hekimlerden daha düşük ücretler verilirken, gelir arttırma yolu olarak performansa dayalı ücretlendirme, mesai sonrası daha fazla süreli çalışma yolu gösterilmektedir. Tüm bu nedenlerle Türkiye genelinde tıp fakültelerinde klinik branşlardan ortalama yüzde 24 öğretim üyesi ayrılmak zorunda kaldı” diyerek sözlerini tamamladı.

kaynak: www.medimagazin.com.tr