Güncel Haberler Hematoloji Uzmanlık Derneği

Basından: Hastanelerde Büyük Kriz - 03-12-2011


Kaynak : Hürriyet Gazetesi

Sağlık Bakanlığı’nın, muayenehanesi olan hocalara ameliyat yasağı getirmesi ‘hastaları’ vurdu. İstanbul Tıp Fakültesi’nde, haftada ortalama 700 olan ameliyat sayısı, 380’e geriledi. Bu iddialar gün geçtikçe artarken Sağlık Bakanı Recep Akdağ bugün bir açıklama yaparak iddiaları yanıtladı.
 

Sağlık Bakanlığı’nın, 26 Ağustos’ta çıkardığı kanun hükmünde kararname ile tıp fakültesi hastanelerinde çalışan ve özel muayenehanesi olan hekimlerin hasta muayene etmesi ve ameliyat yapmasının yasaklaması sıkıntı yarattı. “Ya üniversitede kal, ameliyat yap” ya da, “Git, muayenehanende çalış” gibi iki ayrı seçenekten birini tercih etmek zorunda bırakılan hekimlerin çoğu gitmeyi tercih edince olan hastalara oldu. İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere çok sayıda Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ameliyat sayıları yüzde 50 oranında düştü. Özellikle de genel cerrahi, kadın hastalıkları ve nöroloji gibi bölümlerde aksaklıklar yaşanırken Sağlık Bakanlığı da,”Rant sistemini kabul etmiyoruz, bu bizim üniversitelerimizi katleden bir şey” diyerek, tam gün yasasında ısrarlı olduğunu gösterdi. İşte Vatan Gazetesi'nin haberine göre ‘hekim’ ve ‘hasta’ gözünden ortaya çıkan vahim durum:

YÜZDE 50 DÜŞTÜ

Prof. Dr Mehmet Bilgin Saydam (İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı): “Ameliyatlarda aksaklıklar oluyor, hastalara uzun sürelere randevu veriyoruz. En önemlisi uygulamalı eğitimde büyük sıkıntı ve aksaklıklar var. Cerrahi branşlarda yarıdan fazla öğretim üyesi çalışamıyor, ameliyatlar da aynı oranda düştü. Dahili branşlarda da hizmet 3’te 1 oranında düştü. Bazı anabilim dallarında hizmeti verecek hekim kalmadı. Haftada 700 civarında ameliyat yapılırken bu sayı kanun hükünde kararnameden sonra 380’e düştü. Bu da günlük 100 ameliyatın 54’e düştüğünü gösteriyor. İstanbul Tıp Fakültesi’nde görev yapan toplam 485 öğretim üyesinden yaklaşık 165’i mesleğini sebest olarak icra ettiğini belirtti. Sadece cerrahi branşlarda 84 öğretim üyesi dışarıda kaldı ve sistem böyle kilitlendi.”

AMELİYAT YAPAN YOK!

Doç. Dr. Yavuz Dizdar (İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü): Tam gün yasası sağlık hizmetlerinin en ciddi kısmını yüklenen üniversite hastanelerine ve hasta vatandaşlara çok ciddi sorun getirdi. Çapa’da ciddi ameliyat sayısı 6’da 1’e düştü, çünkü yapacak adam yok. Sağlık bakanlığı 7 bin lira maaş veriyor, doçent ya da profesör özel muaynehanesinde 20-25 bin lira kazanıyor. Dolayısıyla mesele maaş olduğunda “7000 liralık Tam Gün”ün uygulanabilmesi imkânsızdır. Zengin hasta muayenehane ve özel hastane şartlarında tedavi görebilmekteler. Peki fakir hastanın uygulaması zor beyin ameliyatlarını, uzun ve karışık ortopedik müdahalelerini kim yerine getirecek? Şu günlerde sakın ciddi hasta olmayın, çünkü parasız erişebileceğiniz doktor yok. Tam gün konusundaki ısrar, ciddi hastalığı olan ve üniversitelere gönderilen hastalar için tam bir adaletsizliktir.”

SİSTEM ÖZELLERE YARADI

Dr. Taner Gören (İstanbul Tabip Odası Başkanı): “Hekim arkadaşlarımız henüz kalacaklar mı ayrılacaklar mı karar veremediler. Ama karar vakti yakındır. Muaynehanede çalışmak kötü bir şey değildir. Tabii ki öğretim üyesinin tam gün taminkar koşullarda çalıştırmak tabii ki asıl hedef olmalı, ama muaynehanesini kapatan hekimi performansa dayanan bir sistem bekliyor, bir hastaya bakıyorsa bir hekim gerekirse 1 saat uğraşır ama performansı düşününce 6 dakikadan 12 hastaya bakmak zorunda kalır ve o zaman da kalite düşer. Bizi zorladıkları sistem zaten doğru bir sistem değil. Üniversite hastanesi diye bir şey kalmayacak, öğretim üyesi bilimsel araştırma yapamaycak, asistan, öğrenci yetiştiremeyecek. Hasta bakma, araştırma ve eğitim zamanla son derece düşük kalitede olacaktır. Bu sistem özel hastanelere yaramaya başladı.”

BİZE EL UZATIN

Baba Umut Rençber, kızı Aleyna Rençber için Çapa koridorlarında umut ışığı arıyor. Baba Rençber, “Kızım iki ay önce beyin tümörü yüzünden hastaneye yattı ve ameliyat oldu. 2 ay önce ameliyatı profesör yaptı, şimdi radoterapi ve kemoterapi olması gerekiyor. Ancak doktor olmadığı gerekçesiyle kızımın tedavisi yapılamıyor. İlaç alacağız gidiyoruz, geliyoruz dosyalar imzalanmamış. Esenyurt’tan her gün Çapa’ya gelmek zorundayız. Taksi ile gidiş geliş maliyeti 130 lira. Ama böyle bir imkanımız yok. Kızımın kafasında yara var. Enfeksiyon riski yüksek. Bize uzanacak bir el arıyorum.”

BENİ KİM AMELİYAT EDECEK?

Mualla Karabulut (54 yaş emekli): “Ocak ayında ameliyat oldum, bacağımda yumuşak doku tümöründen doku değişti. Radyoterapi gördüm. Ancak hastalığım nedenliyle yeniden hastalık nüksetti, yarayı tedavi edecek doktor bulamıyorum. Genel cerrahiye gönderiyorlar. Gidiyorum ortopediye git diyorlar, ortopediye gidiyom yine genel cerrahiye yolluyorlar. Hasta bacağımla hastanenin içinde dört dönüyorum. Bacağım kangren olmak üzere, tedavim uzarsa bacağımı kaybedeceğim. Doktorlar istifa etmiş, doktor yokmuş şimdi beni kim tedavi edecek?”

RECEP AKDAĞ İDDİALARI YANITLADI

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Tam Gün Düzenlemesi ile ilgili olarak, “Bu hizmet açığını mutlaka kapatacağız. Nasıl kapatacağız? Ya o üniversitemize aynı alanda ilgili mahareti olan bir doktor görevlendirmesi yapacağız. YÖK ile de konuştuk. Gerekirse yeni öğretim üyesi kadroları da ihdas edeceğiz. Acil olarak görevlendirme, peşinden öğretim üyesi kadroları...” dedi.

Bakan Akdağ, 4. Ulusal Aşı Sempozyumu'ndan ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtladı. Akdağ, bir gazetecinin, “Tam gün uygulaması sonrasında özellikle üniversitelerde doktor sayısının azaldığına ve buna bağlı olarak ameliyatların yarı yarıya düştüğüne ilişkin basında haberler yer alıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Akdağ, Sağlık Bakanlığının elinde böyle bir veri olmadığını söyledi. Akdağ, Türkiye'de üniversitelerde çalışan 10 bin civarında uzman hekimin görev yaptığını ifade ederek, şunları kaydetti:

“Bu uzmanlar belirli seviyelerde öğretim üyesi aynı zamanda. Yardımcı doçent, doktor ya da profesör. Bu unvanları olmayan uzman sayısı da az olmakla beraber mevcut. 10 bin kişiden bahsediyoruz burada, bu 10 bin kişiden hem üniversite hastanesinde hocalık yapan, öğretim üyeliği yapan, aynı zamanda da dışarıda çalışacağım muayenehanem olacak ya da özel hastane ile irtibatım olacak diyenlerin sayısı da 650 civarında. Bu kişilerin vereceği karar da henüz netleşmiş değil. Bu 650'nin muhtemelen bir kısmı da sadece üniversitelerde çalışmayı kabul edecektir. Bu durumda mevcut olan 650 sayısı daha da azalacak. 10 bin değerli öğretim üyesinin olduğu bir yerde yüzde 5'lerden bahsediyoruz. Bunu önemli bir problemmiş gibi kamuoyuna sunmak vatandaşlarımıza, hastalarımıza ve hasta yakınlarına en büyük haksızlıktır.”

Üniversitelerin ticarethane olmasını kabul etmediklerini vurgulayan Akdağ, “Üniversiteler ticarethane değildir. Üniversiteler rant kapısı olamaz. Üniversitelerin bu tıp fakültelerinin uygulama araştırma merkezlerinde bu ticarethane anlayışı eğitimi, öğretimi ve araştırmayı geçtiğimiz yıllarda ileri derecede arızalandırdı” diye konuştu.

 “NASIL BİR KATKISI OLABİLİR?”

Akdağ, bir üniversite hocasının sabah hastaneye gelerek 2 saat çalışıp, ardından muayenehanesine gidip ya da öğleden sonra üniversitede paralı muayene yapıp bu şekilde çalışmasının kabul edilemeyeceğini belirterek, “Bu şekilde çalışan öğretim üyesinin nasıl bir katkısı olabilir? Farklı bir mecrada gidiyor demektir” dedi.

Kendilerinin fakir fukarayı, orta direği, işçiyi, esnafı, memuru, emekli ve yeşil kartlıları düşünmek zorunda olduklarını ifade eden Akdağ, öğretim üyelerinin “başlarının üstünde yerinin” olduğunu, ancak dışarıyla irtibatlı çalışmak isteyenlerin de bu yolu seçebileceklerini kaydetti. Akdağ, “Bu öğretim üyeleri yine eğitim, öğretime de devam edecekler. Bunun da önüne geçmiyoruz. Ama bu ilişkiyi kurmaya kararlıyız. Çünkü bu ilişki, vatandaşımıza çok çile çektiriyor” şeklinde konuştu.

Öğretim üyelerinin bir kısmının bağlı oldukları üniversitelerden ayrıldıklarını da anımsatan Akdağ, şunları söyledi:

“Türkiye'de 60 üniversite olmasına rağmen bu gürültü en fazla 3-5 üniversitede koparılıyor. Ayrılan bazı hocalarımızın oluşturduğu hizmet boşluğunu ne yapacağız? Sağlık Bakanlığı olarak YÖK'e yaklaşık 1 hafta-10 gün önce acele ve günlü olarak bir yazı yazdık. Bugün bir yazı daha yazacağız. Şunu söyledik; eğer bu yeni durumdan dolayı bazı hocalarımızın 'dışarıda çalışmayı tercih ediyorum' demesinden dolayı bir hizmet açığı oluşuyorsa 'lütfen Sağlık Bakanlığımıza acilen bildirilsin' dedik. Hatta üniversitelerimize de bilgi için aynı yazıyı yazdık. Biz bu hizmet açığını mutlaka kapatacağız. Nasıl kapatacağız? Ya o üniversitemize aynı alanda ilgili mahareti olan bir doktor görevlendirmesi yapacağız. YÖK ile de konuştuk. Gerekirse yeni öğretim üyesi kadroları da ihdas edeceğiz. Acil olarak görevlendirme, peşinden öğretim üyesi kadroları... Bunun mümkün olmadığı nadir durumlar olursa da biz ilgili hastalarımıza sahip çıkacağız. Onları kamuya ait diğer eğitim ve araştırma hastanelerinde ya da Türkiye'deki özel hastanelerde tedavi ettireceğiz, tedavilerini sonuna kadar takip edeceğiz. Olmaz ya, ihtiyaç olsa bu hastalarımızı uçak ambulansa koyacağız, Avrupa'ya götürüp orada tedavi ettireceğiz.

Çünkü biz bu ilişkinin bu rant, ticaret, para ilişkisinin üniversiteden çıkmasına karar verdik. Çıkması için hükümet olarak kararlıyız. Başbakanımızın bana verdiği talimat da budur. Üniversitelerimizden de bu hususta yakın bir işbirliği bekliyoruz. Kimseyi de genel anlamda suçlamıyorum. Ama bu meseleyi hastalarını kullanarak provoke etmek isteyenlere de müsaade etmeyeceğiz. Biz hastalarımızın da yanındayız. Çalışanlarımızın, değerli öğretim üyelerimizin de yanındayız.”

www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/18848884.asp